13 Kasım 2011 Pazar

dokun..

turuncu çiçekler var etrafımda, hepsi kızarıyor.

çıplak ayaklı bir kız çocuğu çimenlere basarak yürüyor çiçeklere. eğilip koparıyor sıcak güneş altında. kulağının üstüne takıyor, ufak tokasıyla saçlarına sabitliyor çiçeği.

seslerini duyamadığı başakların arasında. doğuştan sağır o. diyorum ki "ses dokunmak gibi". "nasıl" diyor alt dudağını büzüp. avcunun içinde gezdiriyorum işaret parmağımı, hafifçe dokunarak. o başaklara bakıyor gözünü ayırmadan.

"ses" diyor "gıdıklanmak gibi"..

"nasıl tanımlıyorsan doğrusu o" diyorum.

sarı yapraklarıyla büyük bir ağaç tepede yalnız. rüzgarla dökülüyor yaprakları. her biri için üzgün, "yenilerini bu kadar sevemem" diyor.

derin bir çukur kazıp tüm dökülen yaprakları koyuyorum içine. ağaca yaslanıp bekliyorum hepsi dökülsün.

tamamen çıplak dallarıyla kalınca "bekleme artık" diyor. son yaprakları da çukura dolduruyorum. ben kürekle her toprak atışımda çukura ağaç kuruyor, dalları çatlıyor.

"yaşlanmak bu, kendini üzme" diyor çatlaklarından mürekkep akarken.

kız tepeye yaklaşıyor, daha büyük şimdi, kulağının üstede ki çiçek kurumuş. yerinden çıkarıp yaprakların üstündeki toprağa bırakıyor.

ben tepeden inerken mürekkep çıplak ayaklarından yukarı dolanıyor bir yılan gibi. boynunda son bir tur atıp kulağından içeri giriyor.

gıdıklanıyor gibi.

dünya binlerce kat hızlı dönüyor, bulutlar birer iz gibi gökyüzünde geçerken. göz kırpmak kadar hızlı bir gece, bir gündüz oluyor.

ağaçta, bende yanıyoruz.

başakların arasından geçerken arkamda yanan bir yol bırakıyorum. bir süre sonra yanan toprağın üstünde başaklar filizleniyor.

ortasında bir kız çocuğu oturuyor. diyorum ki "görmek de duymak gibi".. avcunun içinde parmağımı gezdirken "şimdi dinle dünyayı" diyorum.. gülüyor.

görmekte gıdıklanmak gibi.