29 Mart 2010 Pazartesi

kuzeybatı


uçaklara nasıl baktım bilmiyorsun
her biriyle uçtum
yağmurda kaç kez ıslandım
yüzüme bakmaya cesareti olmayan kaç surata küfrettim
film gibiydi hep
ben diilmişim gibi rahattım
kendimi izledim
tüm o yollarda izledim
eskileride an'ı da geliceğide beraber yaşadım
nasıl bir karışıklık anlayamazsın
ufak sarı saçlı kız çocukları da vardı içinde
donmuş yeşil gözlerde
serin'di.

binalar tanıdık gelmeli,
yatağım dedin
aynada dudak izim olmalı
silinmediyse tabi..

denize doğru bakarken
sağın batı, arkan kuzey
sağ arka çaprazın ingiltere
çok şişe kaldırdım sana
herhangi biyerden yön bulup
arada ki bütün o binaları
dağları, insanları geçip
sana baktım..

26 Mart 2010 Cuma

gotham city

bu kadar karanlık bi sene daha geçirmemişti istanbul.. en fazla bir-iki gün güneş görür gibi oldum.. gerisi hep karanlık.. renkleri özledim..

ağaçlar bahar geldi sanıp çiçek açtılar, istanbul'a güven olmaz.. sonbahar gibi çiçek döküyorlar şimdi..

dün gece öylesine yürüyüp birilerini izlerken tartışan bi çifte takıldım en çok.. biri uzaklaşıyor, diğeri yaklaşıyor, sonra o uzaklaşıyor.. arada küfredip öpüşüyorlar.. sonuna kadar izlemedim, birbirlerini üzmüşlerdi ama beraber olucaklardı gene, belliydi.. sadece o anın değerini bilmiyorlardı, ona üzüldüm..

bu kadar rüzgarlıda olmazdı istanbul, balkanlardan, ordan burdan gelen tüm hava akımları şov yaptı bu sene..

hatta çöl tozları diye bişide çıktı, güneyden gelen.. yağmur çamur olup yağdı iki gün.. sarımsı grimsi bi havada çamur yağdı.. insanlar arabaları, giydikleri için endişelendi..

ben bunu fırsat olarak görmedim ama genede üstüm tamamen çıplak kalmıştı bi gece, alnımdan kaşlarımın arasına, ordanda gözyaşlarımla karışıp çeneme aktı çamur..

kendimi öyle saçma, öyle garip durumlarda buldum hep altı aydır.. tarlabaşında kestiği kolundaki kanla boktan bi apartmanın kirişine bişiler yazanıda gördüm.. gidip bakmadım ne yazıyor ama garipti..

köprüden geçerken intihar edenide gördüm.. taksinin şöförü "amına koduğum atlıcaksan atla, trafiği siktin" dedi mesela.. denizle arasında 60 metre olan, korkuluklara tutunan adamı düşündüm.. hayatından vazgeçiyordu, birilerine vazgeçtiğini gösteriyordu, birilerini şikayet ediyordu orda durarak.. birilerinin ordan ölüme atladığını bilerek nötr kalamıyorum ben, her geçişimde ölenler aklıma geliyor..

dünya'nın yeterli kaynağı yok.. ama yanlış tarif ediliyor bu.. dünya'nın yeterli duygusu yok.. sen severken bişileri, birilerini, diğerlerinden çalıyorsun bunu,. dünya'nın en büyük kaynak sıkıntısını soyut kavramlarda çekmesi garip.. elle tutulana o kadar bağımlı hale gelmişiz.. köşelere itilip değersizleştirilen birsürü sanat dalı bu boşluğu doldurmak üzerine oluşmuş zaten.. biz bunların tüketilebilir olanlarını kullanıp atıyoruz, her film, her müzik tüketiliyor çabuk..

diğer şeyleri görebilmek için sistemin seni kusması gerek.. kendi gerçekliğini sorguluyorsun, izmaritleri sayıyorsun, binlerce kare dönüyor kafanda, kopuyorsun..

zeki olmakla ilgili diil bu, iq testinden 103 almış adamım ben, normların ölçü biriminde sınıfta kalıyorum..

sevdiğim hiçbişeyi sırf onlar korkup benden vazgeçti diye kaldırıp atmıyorum.. onlara kızmıyorum, sıradan olup farklı numarası yapıyorlar, problem diil.. bigün, gerçekten bundan sıkılınca, planlanan hayat çalışıp arada içmek gibi sınırlanınca, 5-10-20 sene sonra üzerinde izim olan tüm insansılar göğüs kafeslerini kırıp kalplerini sökmek isticekler yerinden..

dünya herzamankinden daha vahşi, insanlar daha aç, ölümler daha acı olucak o yıllarda.. seni hayatta tutucak şeyi sen yıllar önce ağırlık yaptığı için atmış olucaksın ama...

24 Mart 2010 Çarşamba

keşke

herkesin keşkesi kendine özel.. benimkiler daha çok kavramın kendisiyle alakalı..

keşke çevremde, dünyada olan herşeyi deşmeseydim.. keşke insanlara takıntılı olmasaydım..

yapabiliceklerini bilip, tahmin edip senaryolar oluşturmasaydım.. ve keşke bu senaryolar gerçek olmasaydı sonunda..

insanlar ve yaşadıkları, yaşıcakları hakkında fazla veri doluyum.. mide bulandırıcı..

basit aslında.. herkesin korktuğunu, herkesin hayal ettiğini bilmek bile yetiyor..

burdan star wars monoloğuna geçmicez merak etme.. ama zaten merak etmedin, bu geyik benim aklıma geldi, sende biliyormuşsun, bu konuya bağlarmışsın gibi geldi.. başka bi zeka senin ki..

korku hep sığınma isteği uyandırıyor, ülkeye, birine, benim gibi bu şehre.. blog adı bu yalnızlıktan.. insanlara güvenip sığınıcak diilim artık.. yada sığınıp karşılığını seksle, az biraz ilgiyle satın alamam..

kendimi satamam..

aciz değilmiş rolü yapıyor herkes.. bu role ayak uydurmak için ne kadar fazla bilgi ezberlenirse hayat istendiği gibi kodlanabiliyor..

biliyorum ki dünyada kalan son romantik diilim, azaldı ama çok.. çok hem de..

insanların kendine ihanetinden bıktım.. okuduklarını unut, aldığın eğitimi, yattığın diğerlerini unut.. içtiğin içkileri, uyuşturucuları da geç.. onlar hep diğerleri, senin dışında..

sen nesin peki.. sen hayal kurmaya başladığında, üç yaşında neysen osun.. emin ol o hayalleri ne kadar itersen it sen osun.. acıktığında önünde yemek olmayınca bağırıp çağıransın yada bekleyensin.. gördüğün dondurmayı annenin kolunu bacağını çekiştirerek isteyensin yada sessizce bakıp geçensin.. hayallerin için bağırıp çağıran yada susup onların sana gelmesini bekleyensin.. bak hayatına, bak bakalım böyle mi diil mi..

en olgun halinde, tam bu hırsı törpülemiş başkalarının sana dayattığı hayalleri yaşarken biri çıkar karşına.. bir duygu diğerini tetikler.. çocuklaşırsın, duygu sağanağına boğulursun.. öyle etkilidir ki öncesi ve sonrası diye ayrılır hayatın.. sistem artık bozulmuştur durağan ve monoton haline dönemezsin.. ne kadar çabalasanda olmaz..

6 yaşımdan 22 yaşıma kadar ağlamadım ben.. sistemim açık vermez gibiydi, kalıbım belliydi.. kırıldı..

bundan sonraki hayatımda naparsam yapıyim o duygu sağanağı bastırıcak arada.. bazen nedenini açıklıcam, bazen açıklamıcam ama hıçkıra hıçkıra ağlarken bulucam kendimi.. çenemi kırıcak kadar fazlaca açıp ağzımı bağırıcamda..

sende de öyle olucak.. onun yüzünden diceksin bazen, bazen hayatın şusu busu diceksin.. aynada kendine bakıcaksın, ellerine, ayaklarına.. senin diillermiş gibi görünücek..

senin diiller çünkü..

23 Mart 2010 Salı

insansı

iki tür insan var, çok belirgin..

olmadığı bişi olmaya çalışanlar ve olduğu şeyi inkar edenler..

aslında aynı.. daha çok seçim gibi.. aynaya bakıp seçiyorsun..

aynı yere çıkıyor sonu ama yol farklı.. ilk tür kendisinin kim olduğunu, yababiliceklerini, zekasının sınırlarını unutup hayali bir karakterin peşine takılıyor.. bazen bikaç sene, genelde tüm hayatı boyunca.. bu uğurda duygularını da gözardı edebiliyor.. öyle bir ideale ulaşma isteği ki sonunda ölüceğinin farkında diil..

ikinci tür ilk türün bittiği yerden başlıyor.. "hayır bu olamam" cümlesini kaç kere duyuyorlar kafalarının içinde.. eski hayallerine ve ideallerinede dönemiyorlar.. tanrının olmadığını anlamak gibi.. benim için geçerli diil tabi, doğuştan inançsız olmam başka bi yazı konusu.. "nasıl yani hiç mi inanmadın?".. hayatımın klişesi..

neyse eski hayallere dönemeyince çırılçıplak sıfır kilometre malzeme kalıyor elde.. burda ilk türe dönüp boş bünyeyi doldurmak için yeni hayaller kuruyorsun.. yeni ideal insanın oluyor..

gerçekten hissettiğin bikaç duyguyu yanına alıp sıfırda durmak lazım ama, bu döngüyü kırmalısın.. dünyaya binlerce yıldır dilden dile anlatılan vizyonla bakmak, kısayolları kullanmak, kolaya kaçmak bana göre diil..

pasif olmaktan, hayattan vazgeçmekten bahsetmiyorum..

ilk hayatımda katledildim..

şimdi sıra bende..

22 Mart 2010 Pazartesi

levye

biliyorum çok şey gördün, çok şey yaşadın..

oldum diyorsun.. doğrudur.. olmuşsundur.. sen en zeki, en yakışıklı, en güzelsin..

yara izleri var vücüdunda, anı üstüne anı biniyor omuzlarına.. çatlamış toprak bile yumuşayıp emiyor seni..

ilk seferinde yenilmiş olmam salaklığımdan diil.. ama yapmıyorum, vazgeçmiyorum.. tekrar hayaller kurup derimin altından sırıtan kemiklerime diyorum ki "istanbul benim"..

her sokağın, caddenin, semtin anısı var.. karanlık bir isveç filmi havasında yaşanmış mutluluklar var..

bu şehri herkes dolu dolu yaşamış mıdır bilmiyorum..

travestilerin taksicilere oralla ödeme yaptığına tanığım ben.. garip mahallelere girip alışveriş yapmışlığım da var.. nerdeyse renksiz, siyah-gri mekanlar.. ertesi gün yaptıkları her neyse pişmanlıktan ağlayıp sızlayanları da gördüm çok..

garip bi gerçeklikte bir çatının kenarından ayaklarım da sallandı.. deniz hayal etmiştim ben..

moda'nın bir köşesinde saçları ıslak bana gülen aşkımı da hatırlıyorum.. niyeyse en çok o an..

adalara gittim bikaç ay önce.. fırtına vardı.. korktum önce.. gece.. kayalıklarda oturup ağlarken çıkarmışım üstümü.. çok soğuktu.. kayalarla ve dalgalarla mücadele ederken neden diye düşündüm sonra.. yüzümde batınca suya tüm gürültü kayboldu, karışıklık bitti.. soğuk, karanlık ve durağan bir evren oldu deniz.. sadece benim olduğum, benim öldüğüm yada diğerlerinin öldüğü..

devamı mühim diil, eskiden benim olan ama sonra kaybettiğim çoğu şeyden biriydi geri kazandığım..

hepsini kazanamam belki, olmak istediğim herşey olamam bu hayatta.. birileri gibi hazır bir pakette hayatımı planlayamam korkudan..

gerçekten hayatını koyar mıydın ortaya, korkmadan, hayatının tümünü bir mücadele olarak görür müydün sen? kimse için diil, kendin için..

devam ederiz sonra.. bi şarkı sıkıştırıyim araya..

PATRICK WOLF - HARD TIMES