4 Aralık 2010 Cumartesi

MYH

yakında herkes duyar.. parmakla gösterip emmekte isterler beni.. ama vazgeçmiyorum.. korku değil.. yalnızlık.. senin olmaman yas.. diğerleri zaten yoktular.. uzun uzun öpüşürdük.. soğuk çilek tadı tek hatırladığım.. üst dişlerin çok az bi tarafa kayıktı bide.. simetrik ama..

hangi ayağının içindeydi ben hatırlayamıyorum yas.. bunu, bu durumu anlatmak çok zor.. herşey daha kötü versiyonlarıyla başa dönüyor.. çünkü çözümsüz..

sahilde senin için bişi bıraktım.. yerini biliyosun..

seni sevdiğimi unutmadın biliyorum..

hoşçakal..

serdar


15 Ağustos 2010 Pazar

hoşçakal serdar..

11 ağustos gece 11.30..

nolduğunu boşver.. sex falan diil, biride ölmedi.. klişe çayırlarında hayatı değiştirdiğini düşündüğün hiçbişi olmadı..

çok başka bişi oldu..

herneyse..

hazırlıkların sonuna geliyoruz.. bi yandan iterken kendimi yapılandan, bi yandan içinde buluyorum.. kaçamıcağım kadar yoğun bi öfke bu.. kimse kabuslarında gidiş yönünü görmüyor biliyorum.. ben tanım koyabiliyorum ama, gerçekten kusturucu.. kafka, orwell çocuk kitabı yazmış gibiler, bunu da görüyorum.. hayal ettikleri kabuslar sıradan şu an.. burdan öteye kabuslardan baktığında herşey kana bulanıyor..

korkan milyarların önlerine konan basit planları sırf "en azından hiçbişiden iyidir" diyerek kabul etmesi sıradan.. bu hayat kurgusunda "en azından" diyerek belirsiz olan herşeyi dışlamakta sıradan..

bu belirsizin içinde tüm renkler var, hayatın karışık ve içinde duyguları barındırdığı bölge orası.. sen "en azından"a mahkum ederken kendini, çok sevinemiceğin ve çok üzülemiceğin bi standart yaratmaya çalışırken insan olmaktan uzaklaşıyorsun.. o yüzden karakterim dediğin şey sevdiğin markalardan ve birbirine benzer tadlardan ibaret.. bunları çıkarınca geriye bişi kalmıyor..

olur öyle..

bu blogun sonu, duygularından vazgeçen milyarlara mesajım artık çok daha gerçekten gelicek..

peşimi bırakmıcaklar.. ruhu öldürülmüş biri için korkucak hiçbişi yok ama..

herkes gibi yapamadım, kolay olan ve klişe olanı yapamadım.. vazgeçip y yerine x koymadım..

tüm dünyanın ezberinin aksine aşkımı parçalayıp bi başka kadında, bi başka yemekte, bi başka arkadaşta, bi başka içkide yerini doldurmadım..

onlar saldırdı ben savundum..

sen her kimsen bilki senin aşkını, senin duygularını da savundum..

tüm dünya görücek, hayatım pahasına savundum..

29 Temmuz 2010 Perşembe

son

birilerinin bana biçtiği sessizliği kabul eder miyim sandın.. galiba bu direnç noktasının kırıldığı an.. herşeyin boşaldığı, yeniden tanımlandığı yer.. burda kalbin vücudunun içinde durmuyor artık, göğüs kafesini çatlatıyor önce, kemiklerini kırıyor.. büyüyüp dışarı çıkarken seni içine alıyor.. koza oluyor çevrende.. kendi kalbini yiyip dışarı çıkıcağın günü bekliyorsun.. kelebeğin öyküsü diil ama bu, dışarı ne çıkıcak bilmiyorum..

otobanın ortasında durdum, arabadan indim, solumda dev bi gökkuşağı, sesim kısılana kadar içinden geçen uçağa bağırdım.. isim diildi, fiil diildi.. ruhum diye bağırdım.. şimdi nedenini anlıyorum..

14 Temmuz 2010 Çarşamba

loop

9 Temmuz 2010 Cuma

inanç

dün sahilde yaklaşan fırtınaya bakarken ufak bi kız çocuğu, sanırım 4-5 yaşlarında gelip elimi tuttu.. arkam dönüktü, irkildim ama ufak bişiyin elini tuttuğunu anlıyorsun, ani bi tepki vermedim.. dönüp baktığımda "baba" dedi bana.. kitlendim.. annesi geldi sonra benden bikaç yaş büyük bi hatun.. baba dedi bana dedim gülerek.. babası iki yaşındayken ölmüş.. bişi diyemedim.. sigara içtik beraber sonra ben çocuğu için bikaç güzel şey söyleyip ayrıldım ordan.. romantik komedi diil bu, gerçek hayat.. böyle garip şeylerin, film karelerinin benim hayatıma devamlı nasıl girdiklerini merak ettim sonra.. inançlı diilim, ordan oraya akan, birbirini etkileyen enerjileri anlayabiliyorum ama.. bu sanırım açıklamasını yapabildiğim bişi..

sarışın ve yeşil gözlü, beş yaşlarında bir kız çocuğu gelip elimi baba diye tutuyorsa bu hemen bağlanıyor biyerlere.. adı daha da ilginç ama o bende kalsın..

bu enerji, inanç yada kader, adı herneyse sanırım daha yaşanıcak çok şey var..

fotoğrafını çekmedim, aklıma geldi ama devamlı dönüp bakmak istemedim, unutmam zaten.. ona benzeyen bi başka çocuğun fotoğrafını koyuyorum.. çilleri de var..

15 Haziran 2010 Salı

katman

gün içinde rüya görüyorum, özellikle alkollüyken.. fazlaca alkollüyken.. yarım saniyelik flashlar çakıyor.. birilerinin seslenmesiyle, dürtmesiyle ayılıyorum.. birinin sesi en çok duyduğum.. ufak kelimeler, sessiz, içten.. bi sokağın girişinde görür gibi oluyorum bazen.. koop çalıyor en çok fonda.. ışıklar titriyor.. kayboluyorum..

herşey iç içe.. onlarca tabaka var kafamda, bu derinlik diil, bu her neyse beni öldürüyo..

koştuğumu görüyorum bazen.. sadece bu.. sonra gökkuşağından uçak düşüyor dış hatlara..

bi sabah telefondan gelen müzik, ortaköy sahili, 05.00.. yanımdakini hatırladım.. erkek galiba demiştim, hatırlayamıyorum.. erkek diildi.. üç gündür kimdi diye düşünüyorum.. bu sabah hatırladım.. bi saat önce hatırladım.. çok sarhoştum, bi türlü yüzü aklıma gelmiyodu..

minik burnu güneşte parladı, saçları yanağına yapıştı.. hatırladım..

gözyaşlarım gözlerimden dışa doğru akarmış.. onun içe.. benimki renkli olsada onundu güzel olan.. unutmuşum, parçalarını birleştirip karşıma oturttu kafam.. şok oldum.. heralde görsem gene aşık olurdum..

13 Mayıs 2010 Perşembe

Low Quality Vs. HD


şimdi ben sana desem ki kısa bi yolculuk olmıcak, biraz beraber takılıcaz, önümüzde ki dakkalar beraberiz.. valla bırakmam, hayatta olmaz.. enişte, baldız konuşucak çok şey var..

çok alakasız, çoook alakasız bir klipte gördüğüm denizde boğulasım geldi.. öyle güzel, öyle yeşil..

bazı yerler, burda dünyada, soluk, renksiz.. tüplü televizyonda izlenen dandik batman serileri gibi..

bazı yerlerde HD.. bak sadece markalaştırıldığı için diil, bende abartmaya çalıştığımdan büyük o harfler.. içine girdikçe giresin, içtikçe içesin, ağaçlara sürtesin gelir.. bir süredir artık tamamen delirip kamerayla bakmaya başladım dünyaya, filtresiz çekemiyorum çok.. bu gerçeklik çok yapay..

öyle bakınca şimdiye kadar kafanda listelediğin tüm gerçek değişiyor..

bu yazdan kısa beklentim.. gerçekten yeşil bir deniz, ben, kamera, en ağır hindistan cevizi kokan 321 faktör güneş kremi..

istanbul garip, içinde ki kontrasttan falan bahsetmicem.. kontrast diil zaten o kaos.. ben ne aramıyorsam bana ittiren bi şehir..

geri kazanımlar, zeka tekrar işleme kondu, konuşma bozukluğu giderildi, su içildi, spor yapıldı, yazıldı, çekildi, yazıldı.. korkular kusuldu.. nefretti sinirdi pusuya yatırıldı.. çok içtim lan bide, valla, standart insan ölürdü.. standart diilim evet, bildiğim için rahatım..

lan dünyayı mı değiştiricen yavşak, sen kimsin, bitti o dönemler, kahraman yok artık.. dedim kendime yıllarca, beni kendimden başka bişi ezemezdi zaten.. sonra bigün, korkmaktan vazgeçince, her ne hayal olursa olsun, içinde aşk olsun, kin olsun, uç olsun, fazla güçlü olmam gerektiğini anladım, sadece bu.. gerisini hallederdi beynim.. güvendim.. kendime.. korkmadığını söyleyen adamla gerçekten korkmayan adam arasında ki farkı da anladım.. hatırladım..

çok çılgın aylardı bebeğim, içinde ki herşeyle yaşadığım için çok mutluyum.. yoksa en başta, en gerçek zamanlarımda, içimde hep hissettiğim bu şeyi hatırlayamazdım.. gelicek korkusuyla yaşayıp iyice kısılmışım, ürkmüşüm.. bende yıllardır insan olarak görmediğim o şeylere benzemişim..

benim planlı olmam, liste hazırlamamda çok pismiş, bunu da anladım, o nasıl motivasyon.. yazmadım, ama ezberimde tek tek, 12 cümle.. uyandığımda tekrarlıyorum sesli, hepsini.. delirmedim annem, bana göre delilik yok farklılık var zaten.. normları sikiceğin kıza yada adama sat..

olgunluk standart yozluğa ulaşmak çoğu için.. törpülenmek.. e ama benim heryerim dikense napıcaz dünya güzeli (sana demedim).. 60 yaşına kadar hiç olarak yaşamaya devam edelim, niye, mojito içelim, film seyredelim, kokainin kralı gelsin.. eee sonra.. nedir yani.. hissettiğin, içinden, gözeneklerinden dışa fışkıran o şeyi görmezden mi geliceksin.. siktir olup giderken, kendin olmadığın için, hiçbizaman buna götün olmadığı için huzur mu dolucaksın.. sana bunu öğretenler senden önce gidicekler, bakarsın gözlerine..

ismim duyulmıcak, şarkılara konu olmıcam, adıma kutlanan günlerde çocuklar aptal aptal şiirde okumıcak.. evet.. evet.. evet..

HD yayına geçiyoruz bebeğim.. tamam yeter bu kadar kalitesizlik..

benim gözlerime,gerçek yeşile bakıyor olucak bazıları.. tek hatırlanan bu olucak.. dünyaya gerçek bir renk kalıcak benden.. ve bu yeticek..

sende bordo kırması kanla oyalanıp ölüceksin..

11 Mayıs 2010 Salı

nereye

9 Mayıs 2010 Pazar

reverse

24 Nisan 2010 Cumartesi

burası istanbul

18 Nisan 2010 Pazar

kaç

gene yapamadın, tamamlayamadın.. yemedi..

7 Nisan 2010 Çarşamba

yas

resim mayıs 2008.. nerdeyse iki sene olmuş..

maceradan maceraya.. çok eğlenceli, mükemmel, harika geçen iki sene..

bidaha bu kadar kötü seneler geçiremiceğim için sevinmeli miyim bilmiyorum..

belki de bunlar sadece hazırlıktı, asıl şimdi başlıyoruz.. bilemem..

karakterimin saçma sapan, dağınık ve bulanık olması benim hatam mı bilmiyorum..

bazen kendimi süpper gerizekalı hissetme sebebimi biliyorum ama.. dalgalanan özgüven yoruyo bünyeyi.. saniyesi saniyesini tutmuyo..

tahmin edebildiğim rezilliklere kendimi de dahil edince hayat sümük gibi yapışıyor genzime..

insanın satmadığı herhangi bişi bulunca geçicek ağrılarım.. hem de her insanın..

mutlak olanı neden aradığımı da bilmiyorum.. lan ben kendi hakkımda hakkaten bişi bilmiyorum galiba..

garip, kaotik renkler, kelimeler, kareler, anılar..

kafamın içinden geçenleri birileriyle paylaşmam mümkün diil, bu yazılarda da yok zaten düşündüklerim..

fazla ağır, fazla lastik..

unutmamak insana sadece tek bişi katıyo, kin..

anıları üç yaşında başlamış, yaşananları giyilen, yenen, içen ve görülen herşeyle hatırlayan, ayrıntılarını düşünmüş, ne oje, ne gömlekte kir, ne kahve lekesi, ne peçetede sümük, açılan musluk, akan su, arkadaki sabunluk, sabunun markası, kokusu, lavabonun şekli..

yağmurda topraktan kaldırımlara yöneliyor sümüklü böcekler.. bazılarını eziyorum yanlışlıkla, diğerlerini toprağa koyuyorum geri.. aynı yollarda yağmur yağınca ezmemek için bidaha unutmuyorum bunu..

insanların neler düşündüğü basit benim için, ne hedefledikleri, hangi kelimenin neresine vurgu yaptıkları, rujları, saatleri, kokuları, etekleri, kemerleri.. hayal dedikleri hırsları..

ergenlik halleri, idealist halleri, izm halleri, ölümleri.. kimse gerçekten ne yaşadığının farkında diil..

herkes kurgulanmış öğretileri gerçek sanıyor, genellemeler, ortalamalar, istatistikler sana kim olman gerektiğini söylüyor..

insana ait, insanın yaptığı herşey normaldir.. kimsenin beyni hasta diil, kimse 7 milyarın ortalamasına yaklaşmak zorundada diil..

serdar cinayet.. normal..
serdar tecavüz.. normal..
serdar dinler.. normaaalll..
serdar ırkçılık.. devamm..
serdar kin, nefret, aşk, takıntı, hırs.. olur o olur..

insanların bişilere şaşırması garip geliyo bana, algıları evrimin neresinde bilemiyorum..

herhangi bir evde ocakta unutulup yanan yemekle dünyanın diğer ucunda deprem sonrası ölen 300bin insan aynı haber benim için..

birilerinin daha ideal insan olma hevesiyle ahlar vahlar çekmesi, ilgi alaka göstermesi diğerlerine çok çaresizce..

kararsızım, garip bi vizyona kitlenip kaldı beynim.. tüm dünyayı, içindeki herşey ve her yaşananla normal, eşit görüyorum.. bu şu demek, sen yediğin ıspanak yada balık kadarsın..

saçı sıfıra vurup nepal'e doğru yürümeye başlıyim ben..

peru yada peru iyi..

niye?

niyesini bilmiyorum ama dönücem, dediğim gibi, hiçbişiyi unutmuyorum..

29 Mart 2010 Pazartesi

kuzeybatı


uçaklara nasıl baktım bilmiyorsun
her biriyle uçtum
yağmurda kaç kez ıslandım
yüzüme bakmaya cesareti olmayan kaç surata küfrettim
film gibiydi hep
ben diilmişim gibi rahattım
kendimi izledim
tüm o yollarda izledim
eskileride an'ı da geliceğide beraber yaşadım
nasıl bir karışıklık anlayamazsın
ufak sarı saçlı kız çocukları da vardı içinde
donmuş yeşil gözlerde
serin'di.

binalar tanıdık gelmeli,
yatağım dedin
aynada dudak izim olmalı
silinmediyse tabi..

denize doğru bakarken
sağın batı, arkan kuzey
sağ arka çaprazın ingiltere
çok şişe kaldırdım sana
herhangi biyerden yön bulup
arada ki bütün o binaları
dağları, insanları geçip
sana baktım..

26 Mart 2010 Cuma

gotham city

bu kadar karanlık bi sene daha geçirmemişti istanbul.. en fazla bir-iki gün güneş görür gibi oldum.. gerisi hep karanlık.. renkleri özledim..

ağaçlar bahar geldi sanıp çiçek açtılar, istanbul'a güven olmaz.. sonbahar gibi çiçek döküyorlar şimdi..

dün gece öylesine yürüyüp birilerini izlerken tartışan bi çifte takıldım en çok.. biri uzaklaşıyor, diğeri yaklaşıyor, sonra o uzaklaşıyor.. arada küfredip öpüşüyorlar.. sonuna kadar izlemedim, birbirlerini üzmüşlerdi ama beraber olucaklardı gene, belliydi.. sadece o anın değerini bilmiyorlardı, ona üzüldüm..

bu kadar rüzgarlıda olmazdı istanbul, balkanlardan, ordan burdan gelen tüm hava akımları şov yaptı bu sene..

hatta çöl tozları diye bişide çıktı, güneyden gelen.. yağmur çamur olup yağdı iki gün.. sarımsı grimsi bi havada çamur yağdı.. insanlar arabaları, giydikleri için endişelendi..

ben bunu fırsat olarak görmedim ama genede üstüm tamamen çıplak kalmıştı bi gece, alnımdan kaşlarımın arasına, ordanda gözyaşlarımla karışıp çeneme aktı çamur..

kendimi öyle saçma, öyle garip durumlarda buldum hep altı aydır.. tarlabaşında kestiği kolundaki kanla boktan bi apartmanın kirişine bişiler yazanıda gördüm.. gidip bakmadım ne yazıyor ama garipti..

köprüden geçerken intihar edenide gördüm.. taksinin şöförü "amına koduğum atlıcaksan atla, trafiği siktin" dedi mesela.. denizle arasında 60 metre olan, korkuluklara tutunan adamı düşündüm.. hayatından vazgeçiyordu, birilerine vazgeçtiğini gösteriyordu, birilerini şikayet ediyordu orda durarak.. birilerinin ordan ölüme atladığını bilerek nötr kalamıyorum ben, her geçişimde ölenler aklıma geliyor..

dünya'nın yeterli kaynağı yok.. ama yanlış tarif ediliyor bu.. dünya'nın yeterli duygusu yok.. sen severken bişileri, birilerini, diğerlerinden çalıyorsun bunu,. dünya'nın en büyük kaynak sıkıntısını soyut kavramlarda çekmesi garip.. elle tutulana o kadar bağımlı hale gelmişiz.. köşelere itilip değersizleştirilen birsürü sanat dalı bu boşluğu doldurmak üzerine oluşmuş zaten.. biz bunların tüketilebilir olanlarını kullanıp atıyoruz, her film, her müzik tüketiliyor çabuk..

diğer şeyleri görebilmek için sistemin seni kusması gerek.. kendi gerçekliğini sorguluyorsun, izmaritleri sayıyorsun, binlerce kare dönüyor kafanda, kopuyorsun..

zeki olmakla ilgili diil bu, iq testinden 103 almış adamım ben, normların ölçü biriminde sınıfta kalıyorum..

sevdiğim hiçbişeyi sırf onlar korkup benden vazgeçti diye kaldırıp atmıyorum.. onlara kızmıyorum, sıradan olup farklı numarası yapıyorlar, problem diil.. bigün, gerçekten bundan sıkılınca, planlanan hayat çalışıp arada içmek gibi sınırlanınca, 5-10-20 sene sonra üzerinde izim olan tüm insansılar göğüs kafeslerini kırıp kalplerini sökmek isticekler yerinden..

dünya herzamankinden daha vahşi, insanlar daha aç, ölümler daha acı olucak o yıllarda.. seni hayatta tutucak şeyi sen yıllar önce ağırlık yaptığı için atmış olucaksın ama...

24 Mart 2010 Çarşamba

keşke

herkesin keşkesi kendine özel.. benimkiler daha çok kavramın kendisiyle alakalı..

keşke çevremde, dünyada olan herşeyi deşmeseydim.. keşke insanlara takıntılı olmasaydım..

yapabiliceklerini bilip, tahmin edip senaryolar oluşturmasaydım.. ve keşke bu senaryolar gerçek olmasaydı sonunda..

insanlar ve yaşadıkları, yaşıcakları hakkında fazla veri doluyum.. mide bulandırıcı..

basit aslında.. herkesin korktuğunu, herkesin hayal ettiğini bilmek bile yetiyor..

burdan star wars monoloğuna geçmicez merak etme.. ama zaten merak etmedin, bu geyik benim aklıma geldi, sende biliyormuşsun, bu konuya bağlarmışsın gibi geldi.. başka bi zeka senin ki..

korku hep sığınma isteği uyandırıyor, ülkeye, birine, benim gibi bu şehre.. blog adı bu yalnızlıktan.. insanlara güvenip sığınıcak diilim artık.. yada sığınıp karşılığını seksle, az biraz ilgiyle satın alamam..

kendimi satamam..

aciz değilmiş rolü yapıyor herkes.. bu role ayak uydurmak için ne kadar fazla bilgi ezberlenirse hayat istendiği gibi kodlanabiliyor..

biliyorum ki dünyada kalan son romantik diilim, azaldı ama çok.. çok hem de..

insanların kendine ihanetinden bıktım.. okuduklarını unut, aldığın eğitimi, yattığın diğerlerini unut.. içtiğin içkileri, uyuşturucuları da geç.. onlar hep diğerleri, senin dışında..

sen nesin peki.. sen hayal kurmaya başladığında, üç yaşında neysen osun.. emin ol o hayalleri ne kadar itersen it sen osun.. acıktığında önünde yemek olmayınca bağırıp çağıransın yada bekleyensin.. gördüğün dondurmayı annenin kolunu bacağını çekiştirerek isteyensin yada sessizce bakıp geçensin.. hayallerin için bağırıp çağıran yada susup onların sana gelmesini bekleyensin.. bak hayatına, bak bakalım böyle mi diil mi..

en olgun halinde, tam bu hırsı törpülemiş başkalarının sana dayattığı hayalleri yaşarken biri çıkar karşına.. bir duygu diğerini tetikler.. çocuklaşırsın, duygu sağanağına boğulursun.. öyle etkilidir ki öncesi ve sonrası diye ayrılır hayatın.. sistem artık bozulmuştur durağan ve monoton haline dönemezsin.. ne kadar çabalasanda olmaz..

6 yaşımdan 22 yaşıma kadar ağlamadım ben.. sistemim açık vermez gibiydi, kalıbım belliydi.. kırıldı..

bundan sonraki hayatımda naparsam yapıyim o duygu sağanağı bastırıcak arada.. bazen nedenini açıklıcam, bazen açıklamıcam ama hıçkıra hıçkıra ağlarken bulucam kendimi.. çenemi kırıcak kadar fazlaca açıp ağzımı bağırıcamda..

sende de öyle olucak.. onun yüzünden diceksin bazen, bazen hayatın şusu busu diceksin.. aynada kendine bakıcaksın, ellerine, ayaklarına.. senin diillermiş gibi görünücek..

senin diiller çünkü..

23 Mart 2010 Salı

insansı

iki tür insan var, çok belirgin..

olmadığı bişi olmaya çalışanlar ve olduğu şeyi inkar edenler..

aslında aynı.. daha çok seçim gibi.. aynaya bakıp seçiyorsun..

aynı yere çıkıyor sonu ama yol farklı.. ilk tür kendisinin kim olduğunu, yababiliceklerini, zekasının sınırlarını unutup hayali bir karakterin peşine takılıyor.. bazen bikaç sene, genelde tüm hayatı boyunca.. bu uğurda duygularını da gözardı edebiliyor.. öyle bir ideale ulaşma isteği ki sonunda ölüceğinin farkında diil..

ikinci tür ilk türün bittiği yerden başlıyor.. "hayır bu olamam" cümlesini kaç kere duyuyorlar kafalarının içinde.. eski hayallerine ve ideallerinede dönemiyorlar.. tanrının olmadığını anlamak gibi.. benim için geçerli diil tabi, doğuştan inançsız olmam başka bi yazı konusu.. "nasıl yani hiç mi inanmadın?".. hayatımın klişesi..

neyse eski hayallere dönemeyince çırılçıplak sıfır kilometre malzeme kalıyor elde.. burda ilk türe dönüp boş bünyeyi doldurmak için yeni hayaller kuruyorsun.. yeni ideal insanın oluyor..

gerçekten hissettiğin bikaç duyguyu yanına alıp sıfırda durmak lazım ama, bu döngüyü kırmalısın.. dünyaya binlerce yıldır dilden dile anlatılan vizyonla bakmak, kısayolları kullanmak, kolaya kaçmak bana göre diil..

pasif olmaktan, hayattan vazgeçmekten bahsetmiyorum..

ilk hayatımda katledildim..

şimdi sıra bende..

22 Mart 2010 Pazartesi

levye

biliyorum çok şey gördün, çok şey yaşadın..

oldum diyorsun.. doğrudur.. olmuşsundur.. sen en zeki, en yakışıklı, en güzelsin..

yara izleri var vücüdunda, anı üstüne anı biniyor omuzlarına.. çatlamış toprak bile yumuşayıp emiyor seni..

ilk seferinde yenilmiş olmam salaklığımdan diil.. ama yapmıyorum, vazgeçmiyorum.. tekrar hayaller kurup derimin altından sırıtan kemiklerime diyorum ki "istanbul benim"..

her sokağın, caddenin, semtin anısı var.. karanlık bir isveç filmi havasında yaşanmış mutluluklar var..

bu şehri herkes dolu dolu yaşamış mıdır bilmiyorum..

travestilerin taksicilere oralla ödeme yaptığına tanığım ben.. garip mahallelere girip alışveriş yapmışlığım da var.. nerdeyse renksiz, siyah-gri mekanlar.. ertesi gün yaptıkları her neyse pişmanlıktan ağlayıp sızlayanları da gördüm çok..

garip bi gerçeklikte bir çatının kenarından ayaklarım da sallandı.. deniz hayal etmiştim ben..

moda'nın bir köşesinde saçları ıslak bana gülen aşkımı da hatırlıyorum.. niyeyse en çok o an..

adalara gittim bikaç ay önce.. fırtına vardı.. korktum önce.. gece.. kayalıklarda oturup ağlarken çıkarmışım üstümü.. çok soğuktu.. kayalarla ve dalgalarla mücadele ederken neden diye düşündüm sonra.. yüzümde batınca suya tüm gürültü kayboldu, karışıklık bitti.. soğuk, karanlık ve durağan bir evren oldu deniz.. sadece benim olduğum, benim öldüğüm yada diğerlerinin öldüğü..

devamı mühim diil, eskiden benim olan ama sonra kaybettiğim çoğu şeyden biriydi geri kazandığım..

hepsini kazanamam belki, olmak istediğim herşey olamam bu hayatta.. birileri gibi hazır bir pakette hayatımı planlayamam korkudan..

gerçekten hayatını koyar mıydın ortaya, korkmadan, hayatının tümünü bir mücadele olarak görür müydün sen? kimse için diil, kendin için..

devam ederiz sonra.. bi şarkı sıkıştırıyim araya..

PATRICK WOLF - HARD TIMES