31 Ocak 2011 Pazartesi

SARI'dan artanlar.. -4-

keşke bilseydin, bir rüyada hiç için kendinden vazgeçtin. sonsuz iki şey var, diğerleri sadece şekilli kavramlar.. biri pislik yas, asla sonu yok, her gözeneğin, beyninin her noktası körelip çürüyene kadar yayılıyor.. hissettirdiğine o kadar alışıyorsun ki bu seni artık rahatsız etmiyo.. diğerleri de kokunu alamıyolar, alışıklar çünkü.. ikinci şeyden emin diilim..ama kişisel bi refleksle fark yaratmak gerekiyosa hep diğerleriyle senin farkın yas hayatın boyunca o kokudan rahatsız olucaksın.. benim de bir gerizekalı, bir mal olarak farkım o kokuyu tüm insanlıktan silebiliceğime inanmam.. tahminen bir aya götümden kan alıp, sokaklarda linç etmeye çalışıcaklar.. bi adamın hayali sevdiği kızı sadece üç saniye görüp öpebilmekken ona yaşatılan bu olmamalıydı.. çok gerginim bu ara.. 15-20 gün bişi kaldı.. niye 20 gün sonra ölücekmişim gibi hissediyorum.. iki haftadır sol serçe parmağım uyuşmuş durumda.. bi ara gene vardı.. hatırlarsın belki..

kabullenmeyi istemezdim, öyle de yaptım.. dramatize etmiyorum, o mevzuları geçeli baya bi oldu.. ne biliyim bana şans falan dile.. ayrıca seni kabul etmeyen okulların inandığı davaları sikiyim.. yavşaklar bi bok sanki.. gelince aşağılıcam hepsini.. böyle bi adam olsa ya mesela, dünyanın en antipatik kahramanı "aşağılayan adam"..

şu an yan yana olsak ne kadar rahatlardım.. ama o zamanda bu yaptığımı yapmazdım.. yaptığımı sikiyim keşke sen yanımda olsaydın.. milyon tane anı içinde gidip en aptalına takılıyo hep kafam.. gülüyorum hatırlayıp.. seninkiler çatıya çıkmış, kiremitlerin üstüne.. gene absürd, garip bi durum.. sonra annenin yanına oturuyoruz.. gece, deniz, sigara içiyoruz..

seni seviyorum..


-ikisi de uzak-

Önünde, az ilerde başlayan dev bir çöl, arkasında, birkaç kilometre arkasında dev buzullar görünüyor.

Parlayan düz bir zemin, milyonlarca renksiz fayans. Ayakları üşüyor Sarı’nın. Gözlerini kaşlarının altından gökyüzüne dikiyor. Dev bir güneş. Arkasını dönüyor, ay tüm kraterleriyle duruyor tepesinde.

Koşuyor, bir anda duruyor, dizlerinin üstüne çöküp kusuyor, fayansların aralarından emiliyor kusmuk. Yokluyor eliyle kustuğu yeri, tertemiz. Fayansların üstüne eğilip bakıyor bir şey görünüyor mu diye. Çok aşağı da ışık olduğunu fark ediyor. Kalemlerini çıkarıyor cebinden, sokup aralarına açmaya çalışıyor fayansları. Açamadıkça sinirleniyor, birini oynatıyor yerinden sonunda, zar zor parmak uçlarını sokuyor, tüm gücüyle çekiyor, tırnakları acıyor, sonunda orta parmağının tırnağı sökülüyor yerinden. Yazı eli bu. Boğazı kabarıyor acıyla bağırırken. Titreyen elinden akan kan gene fayans aralarından emilip kayboluyor. Devam ediyor zorlamaya, karolardan birini söküyor sonunda, kolunu içeri sokup yokluyor, boşluk, ama derinde ki ışığı daha net görüyor şimdi. Birkaç karoyu daha söküyor. Ön cebinden not defterini çıkarıyor, titreyen eliyle son bir not yazıyor deliğe atlamadan.

“sana öğretilen benim tükürdüğüm gerçek”

Bırakıyor not defterini elinden, soyunuyor tamamen. Katlayıp koyuyor yere. Derin bir nefes alıp kapıyor gözlerini, deliğe bırakıyor kendini. Güneş ve ay birbirine yaklaşıyor giderek, fayanslar deliğe doğru çekiliyor, birbirlerinin üstüne katlanarak ilerliyorlar. Fırtına başlıyor çölde, buzullar eriyor hızla, büyük bir deniz deliğe yaklaşıyor her yönden. Ay ve güneş birleşiyor. Delik büyüyor.

Her şeyi içine çekince sessizleşiyor evren. Karanlık ve sessiz. Sarı bir nokta giderek büyüyor, çok uzaktan bir çığlık giderek yaklaşıyor.

kasım 2010

serdar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder